"Tarihte ilk kez, insan aklı yalnızca üretim sürecinin belirleyici bir unsuru olmakla kalmamış, doğrudan bir üretim gücü olmuştur.Yeni enformasyon teknolojileri, 1970'lerin ortasıyla 1990'ların ortası arasaında, yirmi yıldan daha kısa bir süre içinde yer küreye ışık hızıyla yayıldı bu yayılmayla birlikte bu teknolojik devrimin bir özelliği olduğu öne sürülen bir mantık sergiledi: Ürettiği teknolojileri kendi gelişimi için kullanarak, tüm dünyayı enformasyon teknolojisiyle birleştirmesi.20. yüzyılın son yirmi yılında, çiplerin gücünün giderek artması, mikrobilgisayaraların gücünün ciddi biçimde artmasına yol açtı. 1990'ların başlarında tek çipli bilgisayarlar, IBM'in yalnızca beş yıl önceki işlem gücüne sahipti. Ayrıca 1980'lerin ortalarından bu yana, mikrobilgisayarlar yalıtılmış olarak düşünülemez; taşınabilir bilgisayarlara dayalı olarak, gittikçe seyyarlaşarak ağlar halinde işliyorlar. Bu sıradışıçok yönlülük, elektronik bir ağa dahil olarak bilgi işlem gücünü paylaşarak, hafızayı ve işlem kapasitesini artırma beceresi 1990'larda bilgisayar çağının yönünü merkezi veri depolama ve işlemden, ağlar oluşturmuş interaktif bilgisayar paylaşımına kaydırdı. Yalnızca bütün bir teknolojik sistem değil, toplumsal, örgütsel iletişim de değişti.
İnternet, iletişim teknolojilerinin mümkün kıldığı, günümüzde milyonlarca insan ve bilgisayarı birbirine bağlayan, fiziksel mekandan bağımsız sanal bir iletişim, ticaret, bilgi, eğlence ve paylaşım ortamıdır. İnternet sayesinde sınırlar ortadan kalkmakta ve bilginin özgürce paylaşıldığı yeni bir toplum ortaya çıkmaktadır.
Binyılın dönümünde, enformasyon teknolojisinin yeni cephesinde, kimyasallara dayalı ya da biyolojik temelli nanoteknoloji yaklaşımının çip yapımına uygulanması görünüyor. Nitekim Temmuz 1999'da Sciencs dergisinde Hewlett Packard'ın Palo Alto laboratuarlarında görevli bilgisayar bilimci Phil Kuekes ile UCLA'da kimyager James Health'in deneysel çalışmalarının sonuçlarını yayınladı. Kuekes ile Health, elektronik anahtarların ışık yerine kimyasal süreçleri kullanmasının, dolayısıyla anahtarları molekül boyutuna indirmenin bir yolunu bulmuşlardı. Bu son derece küçük elektronik parçalar, henüz operasyonel olmaktan çok uzak olsalar da, görünüşe bakılırsa bu ve başka deneysel programlar, bir Pentium mikroişlemciden 100 milyon kat daha hızlı olabilecek bilgisayar çağının yaklaştığını haber vermenin yanısıra, moleküler elektroniğin, silikon çiplerdeki giderek artan yoğunluğu aşmanın olası bir yolu olabileceğini gösteriyor: Bu, 1999 model 100 adet bilgisayar istasyonunun gücünün bir tuz tanesine yerleştirilebilmesi demek. Bu teknolojileri temel alan bilgisayar bilimciler, milyarlarca mikroskobik bilgi işlem aygıtının "duvardaki boyanın pigmenti" gibi her yere yayılabileceği bilgisayar ortamları olasılığı üzerinde duruyorlar. Eğer böyleyse, bu demektir ki bilgisayar ağları, maddi terimlerle belirtmek gerekirse, hayatlarımızın dokusu olacak demektir.